Hoşgörü; bireyin kişi ve olayları anlayışla karşılaması, müsamaha ve tolerans göstermesi demektir. İnsanların bir arada yaşayabilmesinin olmazsa olmazı olan bu kavram, küreselleşen dünyada en çok ihtiyaç duyduğumuz olgulardandır. Özellikle bu çağda birbirinden farklı toplumların bir arada yaşama zorunluğu artık kaçınılmazdır. Zira dünya küçülmüş, fiziki ve kültürel sınırlar ortadan kalkmıştır. İnsanlar birçok farklı nedenden ötürü göç etmek durumunda kalmış, bu da yeni ve bambaşka bir yaşam anlayışını karşımıza sunmuştur. İnsanların birbirlerinin manevi ve kültürel değerlerine saygı göstermesi bir arada yaşayabilmenin vazgeçilmez koşulu olmuştur. Yaşamın merkezinde bulunan insanın tıpkı kültürler gibi hayatın renk skalasından bir motif olduğu, bunun temelinde ise hoşgörünün ve insani değerlere saygının yattığı bilinmelidir. İnsanı insan yapan ve diğer canlılardan ayıran esas unsur da zaten budur.
Dünyada son dönemde yaşananlar, insanların birbirlerini doğru anlaması ve algılaması gerektiğinin önemini tekrardan ortaya koymuştur. Hangi inançta, hangi kültür ve renkte olursa olsun bireysel değer ve inançların insanın en doğal ve temel haklarından olduğu, neye inanırsa inansın bireyin benimsediği kutsallara ve inançlara saygı duymanın ve toplumları kitlesel anlamda incitmemenin önemi bir kez daha görülmüştür. Ayrıca din ya da farklı etnik amaçlar uğruna insanları hunharca katletmenin yanlışlığı kadar bunun bir çırpıda belirli bir din yada topluma mal edilmesinin hatalı bir anlayış olduğu da doğru idrak edilmelidir. Bizler sevgiyi, barışı ve insanı insan olduğu için sevmeyi emreden bir dine mensup fertler olarak ne birey hak ve hürriyetleri ile ifade özgürlüğünün karşısında olduğumuzu ne de inanç ve kutsallara hakarete varan saldırıyı tasvip ediyoruz. Bu süreçte yaşananların doğru okunması ve aslında yapılan bu saldırıların bir arada huzur içinde yaşayan toplumları temel değerler etrafında bölme ve birbirine düşman etme gayreti olduğunun bilinmesi gereklidir. Barış dini İslam, terörle, vahşetle ve kıyımlarla asla bir arada tutulamaz. On üç asır boyunca sevgi dilini milyarlarca insanın gönlüne nakşeden eşsiz bir anlayışı bu tür kirli tezgahların ürünü olan projelerle yıpratmaya çalışmak sadece ve sadece beyhude gayretlerdir. Güneşin balçıkla sıvanamayacağı nasıl aşikarsa oynanan bu oyunların da tutmayacağı bellidir. Batılı ülkelerde oluşan bir arada yaşama kavramı ve farklı kültürel değerlerin getirdiği zenginlik, İslam dini ile asla ayrışmaz, bölünmez, aksinde daha da güçlenir ve perçinlenir. Çünkü İslam, insanı fıtri, kültürel ve etnik değerlerle ayrıştırmak yerine onu bir birey, insan ve kul kimliğiyle ele almaktadır.
Avrupa’nın bugün tartıştığı çok kültürlülük olgusu aslında bizim tarihimiz boyunca alışageldiğimiz birçok farklı etnik ve kültürel kimliğin bir arada ve huzur içinde yaşadığı dönemlerde defalarca görülmüştür. Bu coğrafyada yüzyıllar boyunca toplumlar dillerini, dinlerini ve kültürlerini bugünlere taşıyabilmiş, bu değerler büyük bir hassasiyetle korunagelmiştir. Bu anlayışla birçok milletin yüzyıllar boyunca dini inançları ve milli değerleri gerek halkımız gerekse de toplumsal otorite tarafından büyük bir hoşgörü ve anlayış ekseninde saygı görmüştür. Şaheser denebilecek muhteşem camiler o dönemde inşa edildiği gibi yine halkın talepleri doğrultusunda kilise ve havralar da ayrım gözetmeksizin özgürce ve gönül birliği içerisinde imar edilmiştir. Aslında gelecekte kurulması ve benimsenmesi arzulanan o sevgi ve hoşgörü medeniyetinin genetik şifreleri tarih boyunca bizlerin kalbinde, ta en derinlerinde hayat bulmuş ve yaşama geçmiştir. Esaslı ve doğru bir perspektifle irdelendiğinde Lalelimiz de bunun en güzel örneklerindendir. İçinde barındırdığı sayısız toplumu, birçok ülkeden gelen alıcı ve misafirlerini büyük bir anlayış ve saygı çerçevesinde ağırlayan böylesine engin bir bölge sanırım fikri ve uygulama anlamında bu kısır tartışmaların çözümüne katkı sunabilir. Farklı ve özgün değerleriyle insanların bir arada yaşamasının öfke tohumları ekmek yerine huzur ve zenginliğin temel kaynağı olduğu anlaşılabildiğinde sanırım çok daha güzel, barış dolu ve müreffeh bir dünyada yaşıyor olacağız. İşte o zaman hoşgörünün o tatlı çiçeği yapraklarını açacak ve barış dilinin güzel kokularını insanların kalplerine ve ruhlarına üfleyecektir. O mutlu günlerin özlem ve ümidiyle sizleri selamlıyor, saygılar sunuyorum.
Gıyasettin Eyyüpkoca